Kolombia Notlari IV Manizales

Sonunda hazır veya değil kendimi yola attım. Anton ile beraber San Antonio de Prado’dan ayrıldık ama bisiklete binmem epey zaman aldı. Özellikle yeniden trafikte olmak tabiri caizse tüm tüylerimi diken diken etmeye yetti de arttı bile ikincisi ise aylarca pek bir şey yapmamanın getirdiği kondisyonsuzluk. İte kaka Caldas’a vardık ve akşamı itfaiyede geçirdik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Ertesi gün itfaiye erinin tavsiyesine uyup direk gitmektense Bolombolo rotasını izledik, yol hem manzaralı hem de tırmanış görece daha rahattı. Bolombolo’da itfaiye yoktu, bulduğumuz motelin ise girişi bardı imdadımıza “proteccion civil” yani sivil savunma yetişti. Bölgede susuzluk olduğundan binada su yoktu maalesef ama şef bizi yıkanmamız için evine davet etti, Anton ile su taşıdılar. Köpekler hariç her şey yolundaydı, bi ara banyodayken içerde kıyamet koptu. Benim cadı boyuna posuna bakmadan ön tarafa geçmiş Anton farkedene kadar tabii siyah köpek fark edip kovalamış. Allahtan zilli kızım akıllı hemen girmiş bir dolabın altına, koca kafa köpekler bir şey yapamamış.

La Pintada’ya vardığımızda kalacak yer konusunda polis bahçede kamp atmamıza izin verse de alman kurdu köpekleri, sıcak hava derken kendimize oda ısmarlamaya karar verdik. Bu arada Anton sevgilisi Antonella Şili’de çalışmaya başlayınca işini bırakıp Kolombiya’dan Peru’ya bisikletle gidip sevgilisi ile buluşup Peru’yu da sırt çantalı gezmeyi planlamıştı. Ancak Kolombiya dağlarını çok mu hafife almıştı, kendisi mi kondisyonsuzdu bilemeyeceğim, bilebildiğim tek şey her geçen gün uçakla Şili’ye uçma ve Antonella’sına kavuşma isteği büyüyordu.  Oda tutmamıza en çok Cuchumelo sevindi; kendini bir o yatağa bir bu yatağa atarak, kah klima altında, kah serin seramiklerde serinlemekle bayılmak arasındaydı.

 

La Pintada’dan Manizales’e doğru yola çıktık. Bu sefer otobanda gittiğimizden rahatlamıştım, çünkü emniyet şeridimiz vardı. Anton toprak yola girmek isteyince Manizales’te buluşmak üzere ayrıldık. Ben de anayoldan çıkıp kıvrıla kıvrıla kahve tarlalarından, bambu ormancıklarından şehre yükselen yola girdim. Saat neredeyse akşam 6:00 olmuştu ve Manizales’e varmama en az 5 km rampa kalmıştı. Uzaktan benzinci tabelasının ışıklarını görünce rahatladım, kamp atacak yerim vardı. Ancak çalışanlar epey bir şuursuz çıktı. Kapıyı kilitliyormuş da şuymuş buymuş. İlerde otel var diye akıl veren oldu. Haydi devam edeyim dedim ama 100 metre gitmemle dönmem bir oldu. Yolda ışık mışık yok, şehre yakın olduğumdan minibüs otobüs trafiği derken kaza kaçınılmaz en iyisi dönmek. Benzincinin karşı köşesindeki kebapçıya daldım. Ne olur kamp yapacak güvenilir bir yere ihtiyacım var, umudum benzinciydi ama tutmadı diye anlatırken sepetinde ağlayan bebeğimi yatıştırmaya çalışıyordum. Allahtan karşıma böyle iyi insanlar çıkıyor, hemen ön tarafta küçük kulübesinde kahve, ıvır zıvır satan adamla konuştu. Adam bahçesini otopark olarak kullanıyor bana da saçak altına denk düşecek bir götlük yer açtı. Küçük çadırlı olmanın avantajları her yere sığılır :) arada yağmur da atmaya başlamıştı. Çadırı kurup hemen Cuchumelo ile içine girdik. Ben olmadım mı yanında çadırı parçalama potansiyeli yüksek. Neyse biraz yemek biraz oyun derken sakinleşince çıkıp kebapçıya gittim. Etsiz neyiniz varsa talibim deyince adamı bi gülme aldı önce sonra tek tek gösterdi, sen otur ben sana hazırlayacağım bi tabak dedi. Öyle meşhur bir yerki adamın kulağında bluetooth bi yandan dışarıdan sipariş yağıyor, bi yandan gelenler, tam bir köşebaşı mangalcısı :) valla bana bir tabak hazırladı, nefis bir solukta mideye indirdim. Üzerine de kahve derken borcum ne kadar deyince para da kabul etmedi. Beni bahçesine alan adamla biraz sohbet ettik, son bir kahve derken uyku bastırdı, Cuchumelo’mun yanında mışıl mışıl uyudum.

Sabah son kalan yolu da yılanvari kıvrıla kıvrıla tırmanıp Manizales’e vardım. Kılçık gibi bir sırta kurulmuş şehir dolayısıyla ana yolda devam ettiniz mi sorun yok ama yan yollara sapınca dimdik yokuşlarla veya inişlerle karşılaşmak kaçınılmaz. Nereye sordumsa kalacak yer bulamadım çünkü kimse kedi kabul etmiyor :( bazı hostellerin de köpekleri olduğundan kabul edemediler. Çok güzel bi hostel buldum; ‘hostal de la montaña’, çalışan kadın beni içeri davet etti arkada minik bahçede dinleneyim kedi kızım da dinlensin diye. Hatta sahibi iyi kadındır kesin sana bir hal çare bulur dedi ama ben izin isteyip kalan civar hostellere bakmaya gittim. Elim boş geri döndüğümde hakikaten hostelin sahibi beni garajdaki minik odaya aldı, özel tuvaletim de vardı. Sabahları Cuchumelo oynasın diye bahçeye çıkardım. Bu arada Anton da şehre varamamış, yukarılarda Neira’da itfaiyede kalmıştı. Neyse internetten haberleştik buldu hosteli.

Manizales’i çok sevdim. Güzel bir şehir. Özellikle katedrali gezdiğim en güzel katedrallerden bir tanesiydi sanırım. Anton yükseklik korkusundan en tepeye tırmanamasa da en azından yarı yola kadar tırmandı. Bu arada pislik bir esnaf 20000 peso sahte para kakaladı epey geç fark ettik sahte olduğunu polise filan şikayet ettik ama iş işten geçmiş adam da bişey yapamayacağımızı bildiğinden pişkin pişkin ben vermedim diye yalan söyledi yüzümüze karşı :(

OLYMPUS DIGITAL CAMERAOLYMPUS DIGITAL CAMERA

OLYMPUS DIGITAL CAMERA
Cuchumelo

Buradan iki seçeneğimiz vardı aşağı Pereira’ya kadar uzanıp oradan Bogota’ya traverse ya da doğrudan Manizales’ten Bogota’ya traverse. İkinci seçenekteki HC çıkış hem daha dik ham de daha uzun olduğundan doğrudan Bogota’da karar kıldık, şehirden çıkış da en az giriş kadar yokuşlu, inişli ve yorucuydu. Letras’a doğru rampa sarmaya başladık ancak yolun yarısında Anton kendini iyi hissetmeyince yol inşaatında çalışan genç bizi Letras yakınlarına bıraktı. Hala iyi hissetmediğinden yine bir otostop ile bu sefer Fresco’ya kadar yol aldık. Bisikletle geçmesi müthiş güzel bir rota; epey inişli çıkışlı zigzaglı ama değer. Fresco’da inerken eldivenlerimi unutmuşum nice sonra fark ettim. Yine itfaiye bizi misafir etti hatta yerel bir televizyona röportaj bile verdik.

Fresno’dan Honda’ya oradan da Cambao’ya geçtik geçmesine ama pişmandık bir an önce dağlara çıkmamız lazımdı, hava cayır cayır yanıyordu ve çok nemliydi.Vakit geçirmeden yola koyulduk. Geçtiğimiz her yerde insanlar susuzluktan şikayetçiydi ; 5-6 aydır yağmur yağmamıştı ve Ağustostan beridir yağmur mevsimindeydik.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

San juan de Rio Seco, Vianí derken Alban’da 50 nolu karayolu ile birleşince yolun cennet kısmı bitti, yanımızdan milimetrik farkla geçen tırlarla cehennemimiz başladı. Kah iterek kah binerek Facatativa’ya vardık. Bundan sonrası rampa olmadığından işimiz biraz daha rahattı. Bizi misafir edecek Mateo’da tam yolumuzun üzerindeydi sağ olsun her aramamızda yardımcı oldu yetmedi ev arkadaşı Omar’ın bizi karşılamasını da ayarladı. Sağ salim Bogota’ya vardık.

2 Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *